Bu Blogda Ara

23 Kasım 2015 Pazartesi

BÜTÜN GERÇEK ÖĞRETMENLER İÇİN...

            Öğretmen her yerdedir. Birine faydalı bir şey öğretme gayesi içinde olan herkes öğretmendir. Anne çocuğuna 'Hoş geldin' demeyi öğretirken hem nezaketi hem misafirperverliği öğretir. Komşusuna yemek yapmayı öğreten teyze kendisinin değil, başkasının iyiliğini amaçlar. İçinde bir tutam sevgiyle bir şeyler öğretme çabasında olan herkes öğretmendir.
            Öğretmenliği sadece para kazandıran bir meslek olarak görmek ne büyük acizliktir. Öğretmen kendine para kazandırdığı gibi topluma da insan kazandırır, insanlık kazandırır. Böyle kutsal bir görev para kazandırmazsa şaşmalı.
           Öğretmenliği meslek haline getiren kişiler artık büyük amaçlar peşindedir. Alt yapı hazırlar, fenerleri yakar, kapılar açar ve o kapıdan seninle birlikte geçer, yolunu aydınlatır. Senin yolunu aydınlatırken kendi de aydınlanır ve bunun bilincindedir.  Elbetteki kazandığı para, verdiği emeği karşılamaz. Onun kazandığı, gelecek neslin duasında gizlidir, şükründe gizlidir.
Tüm öğretmenlerime kuleden en içten sevgilerimle ithaf ediyorum. Öğretmenler gününüz kutlu olsun.

29 Ağustos 2015 Cumartesi

KULEDEN SAÇLARINI SARKITTI VEEEE :)

         
             Yağmurlu bir Niğde akşamından merhabalar, bir şeyler karalamak için tabiki böyle havaları beklemiyorum. Ama mis gibi yağmur kokusuyla, bir de radyonda güzel şarkılar çalıyorsa, ne duruyorsuuun bloğa yazsana bloğa yazsanaaa derler adama:) Merak etmeyin sonunu helvaya bağlamayacağım :D

          Evet bir aylık evli bir Reyhan var karşınızda. 2014’ün Kasım ayından beri koşturuyoruz sevdiceğimle. Ve mutlu son. Düğünüm her genç kızın hayal ettiği gibi romantik slow müzikler eşliğinde geçmedi tabiki :) Bol oynamalı bol halaylı güzel bir düğünümüz oldu :)

        Düğün öncesinde aman şu da eksik kalmasın aman şunu da alayım, o site senin bu site benim şeklinde tamamen ev eşyası odaklı yaşıyorsun bir dönem:) Tabi evin istediğin gibi olunca değiyor bütün yorgunluklara. Düğün sonrasında ise hayat amacını kaybetmiş gibi bir boşluğa düşüyorsun :) Meğer ne çok meşgul ediyormuş zihnimi. Evlenecek arkadaşlar telaşlanmasın, 1-2 hafta sonra normale dönüyor, kendini vizyondan hiç çıkmayan ‘Bugün ne yiiceeez ve nasıl yapıcazz’ seremonisine bırakıyor:D Yemek yapmayı tabiki biliyorum sevgili arkadaşlarım ama önemli olan lezzetli yemek yapabilmek demiş atalarımız:) Bu konuda umudumu yitirmedim, çalışmalarım son sürat devam etmektedir:) 
         Bu arada balayını nerde ve nasıl geçirdiğimizden bahsetmedim, onu da bir başka yazımda paylaşacağım sizlerle. 
            Geç kalmayın sevin, sevilin, evlenin:) ömrünüz balayınız gibi güzel geçsin, kuleden sevgiler...
       

18 Haziran 2015 Perşembe

BİR KİTAP BİR YORUM: ÇAVDAR TARLASINDA ÇOCUKLAR

        

       ABD'li yazar Salinger kaleme aldığı bu romanında başkahraman Holden Caulfield'in kendi iç dünyasını, çevresini, okulunu, hiçbir amacı olmayan arkadaşlarını, kısacası günlük şeklinde ama sürekli bir eleştiri halinde anlatıyor. Holden Caulfield hayattaki bir çok şeyden nefretle bahsediyor. Nefretle bahsetmediği üç şey: ailesi, ölen kardeşi ve karşılaştığı rahibeler. Sanırım burada okuyucuya toplumsal bir mesaj verilmeye çalışılıyor: Ailene ve inancına her şeyden daha çok değer ver. Burası güzel olan kısmı. Kötü olan kısmı ise Amerikan filmlerindeki gibi 'Lanet olsun', 'Kahretsin' gibi saçma sapan sözlerin çok olması. Belki çeviriyle de alakalı olabilir, ben YKY'den okumuştum. 
       Başlangıçta ergen hikayesi gibi bir hisse kapılıyorsun ama kitabı okurken Holden ile bir bağ kurup anlattıklarını çok samimi ve sıcak bulduğun da oluyor. Hatta onca yaptığı yanlışa rağmen 'Aferin' bile dedirtebiliyor.
      Bu kitap 2 günde okuyup rafa kaldıracağın, olayları veya sözleri yorumlamana göre beğenip beğenmeyeceğin kısa bir hikayeden oluşuyor. Bu kitabın beğeneni de çok, beğenmeyeni de bu yüzden alın ya da almayın demiyorum, en iyisi okuyun siz karar verin. 
       Atlamadaann bugün Ramazan ayının ilk günü. Herkese hayırlı ramazanlar dilerim. Umarım bu mübarek ay hepimiz için hayırlara vesile olur.
reyhanınkulesinden sevgiler, hayırlı iftarlar...

31 Mayıs 2015 Pazar

SOLUKLAN VE ŞÜKRET!

Değer verdiklerimize, gönlümüze aşkı ile taht kurmuş olan Rabbimize ne kadar zaman ayırıyoruz? Öncelikle Allahu Teala'nın bize sunduğu nimetlere bir bakıp 'Ben buna ne kadar değiyorum?' diye sormak gerek. En küçük bir lütfu dahi gözardı edemiyoruz değil mi? Peki ya ne kadar vakit ayırıyoruz Rabbimin güzelliklerine teşekkür etmek için. İşte hızlı geçen zamanda soluklanmak ve her şey bu kadar yolunda giderken şükretmek gerek. Herkes bizim için en iyisini istemiyor. Bu yüzden bizim için en iyisini isteyen Allahu Teala'ya ve bizim iyiliğimiz için gönderilmiş olan gönlü güzel insanlara sıkı sarılalım. Yüzümüzü O'na ve güzel insanlara çevirelim ki aydınlanalım ve nurlanalım.
Geceniz hayrolsun, dua ile, iyi geceler...

17 Mart 2015 Salı

ÖVÜN EY ÇANAKKALE!


   
     Hangi anlar sinmiş, hangi anılar silinmiş ey Mehmet, ey Ali, Ey Yusuf ve yüreğiyle savaşan binlerce cengaver? Kan kokusu sinmiş tarihime, analar gözyaşlarıyla ıslatmış sayfalarını. Analar uğurlarken Mehmetçiği cepheye, belki son kez öpüyordu evladının gözlerinden. Kim bilir, secdeye değmekten nasırlaşmış alınlar, “Vatan Sağolsun” diyen yüreklerle yükselecekti.
          Ey Fatihim, Ey Mehmedim seni tanımayan için ne büyük gaflet. Vatan uğruna şehit düşen askerim, uyan, aç gözlerini… Düşmanı yerle yeksan eden yiğitler, nerdesin? Uyandırın bu gafletten bizi. Bu bendeki kıvılcım değil Mehmedim, bir yangın. Etimdesin, damarımdasın. Bütün vatani aşkımla hissediyorum seni Mehmedim. Bizler aynı şuurun, aynı toprağın, tek bayrak altındaki şu güzelim milletimin çocuklarıyız. Farklı coğrafyalardan gelip tek bir bayrakta toplanmışız, tek bir vatan için savaşmışız. Bizler hepimiz Ulubatlı Hasan’ın bayrağı çıkardığı yerdeyiz. Şanlı bayrağın kırmızısında, beyazındayız. Hilalinde toplanmış, yıldızında parlamışız.
       Elinde kılıcıyla, tesbihiyle, dilinde “Allahu Ekber” nidalarıyla bayrağımızı vatanın daimi bekçisi yapan yiğitler… Eminim ki tüfeğini hala alamazlar elinden. Görevine böylesine şuurla bağlanman bizi hayrete düşürmez, bizler bu şuurun torunlarıyız şehidim. Eti, kemiği bozulmaya maruz kalmayan meçhul şehit ismin belli etmez ki kahramanlığını. Sen yüreğinle, cesaretinle, şuurunla işte tam buradasın. Seni hissetmeyen kalpler neylesin. Naaşının savaş yerine gömülmesini isteyen Halil, ey vazife şuuruyla nurlanmış Halil, bu isteğinle zaferi yaşamak istedin, bilirim. Savaş bitmedi senin için, son nefesini verdin amma ruhun bizimleydi bilirim. Biliriz şehidim, ruhunu göklere çıkarırken yalnız bırakmadın bizi, biliriz. Yeşil kuşların kanadından el uzattın, beyaz kefeninle namaz kıldın savaş meydanlarında. Bir nokta bile bozulmadan zaferi bekledi vücudun. Tek bayrak, tek vatan olana kadar…


        Ruhunuz şad olsun Mehmedim…

23 Şubat 2015 Pazartesi

GÖĞE BAKALIM

   

  Cahit Zarifoğlu; bize sözlerimizden çok yüreğimizden anlayan gerek demiş. Ne güzel demiş ismi gibi kendisi de zarif insan.
         Bugün sen doğmuşsun, gelmişsin bana, birlikte göğe bakalım diye, aynı güneşten gözlerimiz kamaşsın diye, Allah'a birlikte şükretmek için gelmişsin. İyi ki gelmişsin canım, kapanan bir kapım dahi yok sana...


Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi 
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat 
Durma göğe bakalım

17 Şubat 2015 Salı

TAKIM İÇİN KOŞMAK

Ahmet Şerif İZGÖREN hocam takım olabilmek için bir ekibin;
-Birbirine güvenmesi
-Liderine güvenmesi
-Yaptığı işe, bulunduğu sektöre güvenmesi gerekir, der. 

         Birbirine güven duymayıp da başaran bir ekip görülmemiştir herhalde. Burada %99 güveniyoruz dediğimizde %1 güvensizlik her şeyi bitirir. Bir takım çalışması yapalım dersiniz, çalışmayı yaparsınız da ancak herkes camdan dışarı bakar. Ekibin eksikleri mi var, ya da bir dış ses takımı sürekli rahatsız mı ediyor? Takımın çevresine bir perde çekilir, sektöre zarar vermeden dış sesleri nasıl engelleyebiliriz ya da nasıl en aza indirgeriz, konuşulur. Ancak bunlar uluorta değil, perde arkasında güvendiğin takım arkadaşınla konuşulur. Bunu da ancak takım içinde ortak değer kavramlarına sahipsen başarabilirsin. Bu ortak değerlere de takımca karar verirsin. Dürüstlük, saygı, dayanışma... gibi. Takım değerlerinde bunlar yoksa en ufak bir sorunda öfke tuzağına düşersin. Hem kendini üzersin hem de takım arkadaşını. Sonrasında da kırıklıklar takımı sabote eder. 
        Ne güzel de anlatıyorum değil mi, dört dörtlükmüşüm gibi. Dörtdörtlük değilim, değiliz ama çabalarsak güzel şeyler olacak sanıyorum. 
        Takım olabilmek umuduyla, iyi geceler...


10 Şubat 2015 Salı

YOKSULLUĞUN YÜZÜ

 
         Yoksulluk denince akla gelen şu; sadece temel ihtiyaçlarını yani yeme-içme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarını sağlamaya çalışan bir insan veya bir aile, evine 1 kg et almak ve bütçeyi zorlamamak için evine otobüsle değil de yaya giden bir anne veya çocuğunun kışlık ayakkabılarını yenilemek için kendi ihtiyaçlarından vazgeçen bir baba.  Şimdilerde evine pasta malzemesi alamayan bir ailenin evinde sınırsız internet, haftalık pazarlığını yapamayan yoksul insanın elinde son model telefonlar,  yardım kömürü alan kişilerin evin en güzel köşesine kurulu milimetrik tvleri…  Durumun bu hale gelmesine şaşmamalı. Kapitalist sistem bunları öyle şaşaalı gösteriyor ki kapılmamak elde değil.  Çocuklar okulda başarılarıyla değil telefon modelleriyle övünüyorlar.  Evine ayda bir kg et getirmesen de olur, 1 kg et seni sosyalleştirmez ama internetin varsa gözdesin, orijinal kitap alırsan takipçin fazlalaşmaz veya statün yükselmez ancak profesyonel makinayla çekilmiş fotoğrafların varsa farklısın.  Varsın telefonun, fotoğraf makinenin taksitleri alsın başını gitsin. Sen paylaştıkların kadar, takipçilerin kadar tarzsın ya bu yeter karnını doyurmaya!

      Ne yazık ki durum bu, yoksulluğun yüzü değişti, hem de tanınmayacak kadar. 

4 Şubat 2015 Çarşamba

SINIRLARININ DIŞINA ÇIK!


       Bir yargıyı, bir söylemi veya bir buyruğu sorgusuz uygulamak insanın yaratıcılığını köreltiyor. Yaratıcılığa darbe vurmakla kalmıyor aynı zamanda tembelliğe alıştırıyor. Bir beyin işçisi konumundayken beden işçisi haline geliyor. Bu haliyle de hep kazandığını zannediyor. Kazançlar art arda. Kişi bu haliyle çok mutlu. 'Kimse dokunmasın bana, ben en iyisini yapıyorum'. diyor.  Bilmiyor ki kendinden başka herkes dokunmuş düşüncelerine. Aklında şu olabilir: ' Bir şeyi fazlaca sorgularsam ve alışılmışın dışına çıkarsam eleştiri oklarına hedef olabilirim ve ben bu okları karşılayacak güce sahip değilim'. İnsanoğlu zihninin anahtarını bulamıyor, şartları zorlamıyor bile. Böyle daha mutlu. Kısa süren bir mutluluk bu, ne bilsin. Köreliyor yavaş yavaş. Belli durumlara kolayca adapte ediyor kendini. Tek uğraşı bu: Adapte olmak.
Halbuki tuhaf ol, deli ol ama kendin ol. Kaybedeceğin bir şey yok. Kazanacağından emin olduğum tek bir şey var: Özgüven. Bir nefes kadar önemli, işte onu bir ömür boyu koru ve kolla.

25 Ocak 2015 Pazar

TİPİK İNSAN 1


       Her insanın bir çizgisi vardır. Kendi rotan dahilinde insanları hayatına alırsın ya da almazsın ancak kimilerinin çizgilerini tahmin edemezsin, nasıl bir desen oluşturacak acaba der durursun. Böyle insanlar bizim kişiliğimize zarar vermekten başka hiç bir işe yaramazlar. Netlik yok! Kesinlik yok! Davranışları ani dönüşlere sahip. Bir yaptığı bir yaptığını tutmayan, bugünün sözünü yarına kadar unutan, bir davranışa her zaman aynı tepkiyi vermeyen insanlar. Tek bir önerim var: Böyle insanlardan uzak durun.
Bu cinsleri:) hayatınızdan çıkardığınız anda her şeyin yoluna girdiğini göreceksiniz. :)