Bu Blogda Ara

23 Şubat 2015 Pazartesi

GÖĞE BAKALIM

   

  Cahit Zarifoğlu; bize sözlerimizden çok yüreğimizden anlayan gerek demiş. Ne güzel demiş ismi gibi kendisi de zarif insan.
         Bugün sen doğmuşsun, gelmişsin bana, birlikte göğe bakalım diye, aynı güneşten gözlerimiz kamaşsın diye, Allah'a birlikte şükretmek için gelmişsin. İyi ki gelmişsin canım, kapanan bir kapım dahi yok sana...


Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi 
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat 
Durma göğe bakalım

17 Şubat 2015 Salı

TAKIM İÇİN KOŞMAK

Ahmet Şerif İZGÖREN hocam takım olabilmek için bir ekibin;
-Birbirine güvenmesi
-Liderine güvenmesi
-Yaptığı işe, bulunduğu sektöre güvenmesi gerekir, der. 

         Birbirine güven duymayıp da başaran bir ekip görülmemiştir herhalde. Burada %99 güveniyoruz dediğimizde %1 güvensizlik her şeyi bitirir. Bir takım çalışması yapalım dersiniz, çalışmayı yaparsınız da ancak herkes camdan dışarı bakar. Ekibin eksikleri mi var, ya da bir dış ses takımı sürekli rahatsız mı ediyor? Takımın çevresine bir perde çekilir, sektöre zarar vermeden dış sesleri nasıl engelleyebiliriz ya da nasıl en aza indirgeriz, konuşulur. Ancak bunlar uluorta değil, perde arkasında güvendiğin takım arkadaşınla konuşulur. Bunu da ancak takım içinde ortak değer kavramlarına sahipsen başarabilirsin. Bu ortak değerlere de takımca karar verirsin. Dürüstlük, saygı, dayanışma... gibi. Takım değerlerinde bunlar yoksa en ufak bir sorunda öfke tuzağına düşersin. Hem kendini üzersin hem de takım arkadaşını. Sonrasında da kırıklıklar takımı sabote eder. 
        Ne güzel de anlatıyorum değil mi, dört dörtlükmüşüm gibi. Dörtdörtlük değilim, değiliz ama çabalarsak güzel şeyler olacak sanıyorum. 
        Takım olabilmek umuduyla, iyi geceler...


10 Şubat 2015 Salı

YOKSULLUĞUN YÜZÜ

 
         Yoksulluk denince akla gelen şu; sadece temel ihtiyaçlarını yani yeme-içme, giyinme ve barınma ihtiyaçlarını sağlamaya çalışan bir insan veya bir aile, evine 1 kg et almak ve bütçeyi zorlamamak için evine otobüsle değil de yaya giden bir anne veya çocuğunun kışlık ayakkabılarını yenilemek için kendi ihtiyaçlarından vazgeçen bir baba.  Şimdilerde evine pasta malzemesi alamayan bir ailenin evinde sınırsız internet, haftalık pazarlığını yapamayan yoksul insanın elinde son model telefonlar,  yardım kömürü alan kişilerin evin en güzel köşesine kurulu milimetrik tvleri…  Durumun bu hale gelmesine şaşmamalı. Kapitalist sistem bunları öyle şaşaalı gösteriyor ki kapılmamak elde değil.  Çocuklar okulda başarılarıyla değil telefon modelleriyle övünüyorlar.  Evine ayda bir kg et getirmesen de olur, 1 kg et seni sosyalleştirmez ama internetin varsa gözdesin, orijinal kitap alırsan takipçin fazlalaşmaz veya statün yükselmez ancak profesyonel makinayla çekilmiş fotoğrafların varsa farklısın.  Varsın telefonun, fotoğraf makinenin taksitleri alsın başını gitsin. Sen paylaştıkların kadar, takipçilerin kadar tarzsın ya bu yeter karnını doyurmaya!

      Ne yazık ki durum bu, yoksulluğun yüzü değişti, hem de tanınmayacak kadar. 

4 Şubat 2015 Çarşamba

SINIRLARININ DIŞINA ÇIK!


       Bir yargıyı, bir söylemi veya bir buyruğu sorgusuz uygulamak insanın yaratıcılığını köreltiyor. Yaratıcılığa darbe vurmakla kalmıyor aynı zamanda tembelliğe alıştırıyor. Bir beyin işçisi konumundayken beden işçisi haline geliyor. Bu haliyle de hep kazandığını zannediyor. Kazançlar art arda. Kişi bu haliyle çok mutlu. 'Kimse dokunmasın bana, ben en iyisini yapıyorum'. diyor.  Bilmiyor ki kendinden başka herkes dokunmuş düşüncelerine. Aklında şu olabilir: ' Bir şeyi fazlaca sorgularsam ve alışılmışın dışına çıkarsam eleştiri oklarına hedef olabilirim ve ben bu okları karşılayacak güce sahip değilim'. İnsanoğlu zihninin anahtarını bulamıyor, şartları zorlamıyor bile. Böyle daha mutlu. Kısa süren bir mutluluk bu, ne bilsin. Köreliyor yavaş yavaş. Belli durumlara kolayca adapte ediyor kendini. Tek uğraşı bu: Adapte olmak.
Halbuki tuhaf ol, deli ol ama kendin ol. Kaybedeceğin bir şey yok. Kazanacağından emin olduğum tek bir şey var: Özgüven. Bir nefes kadar önemli, işte onu bir ömür boyu koru ve kolla.