Hangi anlar sinmiş, hangi anılar silinmiş ey Mehmet, ey Ali, Ey Yusuf ve yüreğiyle savaşan binlerce cengaver? Kan kokusu sinmiş tarihime, analar gözyaşlarıyla ıslatmış sayfalarını. Analar uğurlarken Mehmetçiği cepheye, belki son kez öpüyordu evladının gözlerinden. Kim bilir, secdeye değmekten nasırlaşmış alınlar, “Vatan Sağolsun” diyen yüreklerle yükselecekti.
Ey Fatihim, Ey Mehmedim seni tanımayan
için ne büyük gaflet. Vatan uğruna şehit düşen askerim, uyan, aç gözlerini… Düşmanı
yerle yeksan eden yiğitler, nerdesin? Uyandırın bu gafletten bizi. Bu bendeki
kıvılcım değil Mehmedim, bir yangın. Etimdesin, damarımdasın. Bütün vatani
aşkımla hissediyorum seni Mehmedim. Bizler aynı şuurun, aynı toprağın, tek
bayrak altındaki şu güzelim milletimin çocuklarıyız. Farklı coğrafyalardan
gelip tek bir bayrakta toplanmışız, tek bir vatan için savaşmışız. Bizler hepimiz
Ulubatlı Hasan’ın bayrağı çıkardığı yerdeyiz. Şanlı bayrağın kırmızısında,
beyazındayız. Hilalinde toplanmış, yıldızında parlamışız.
Elinde kılıcıyla, tesbihiyle, dilinde
“Allahu Ekber” nidalarıyla bayrağımızı vatanın daimi bekçisi yapan yiğitler…
Eminim ki tüfeğini hala alamazlar elinden. Görevine böylesine şuurla bağlanman
bizi hayrete düşürmez, bizler bu şuurun torunlarıyız şehidim. Eti, kemiği
bozulmaya maruz kalmayan meçhul şehit ismin belli etmez ki kahramanlığını. Sen
yüreğinle, cesaretinle, şuurunla işte tam buradasın. Seni hissetmeyen kalpler
neylesin. Naaşının savaş yerine gömülmesini isteyen Halil, ey vazife şuuruyla
nurlanmış Halil, bu isteğinle zaferi yaşamak istedin, bilirim. Savaş bitmedi
senin için, son nefesini verdin amma ruhun bizimleydi bilirim. Biliriz şehidim,
ruhunu göklere çıkarırken yalnız bırakmadın bizi, biliriz. Yeşil kuşların
kanadından el uzattın, beyaz kefeninle namaz kıldın savaş meydanlarında. Bir
nokta bile bozulmadan zaferi bekledi vücudun. Tek bayrak, tek vatan olana
kadar…
Ruhunuz şad olsun Mehmedim…